Efendimiz aleyhisselam’ın yaptığı ibadetleri yapmak sünnet olduğu
gibi, yapmasını gerektirecek sebep olduğu ve bir mani bulunmadığı halde terk
ederek yapmadığı amelleri terk etmek de sünnettir. Yapmak ise bid’attir.
Örneğin, sebebi Nebi aleyhisselam’a olan sevgi ve O'nun doğumu
olan “Mevlid Kandili”ni kutlamak, aynı sebep O hayattayken de var olduğu ve
bunu yapmaya bir manisi de olmadığı halde yapmadığı için bid’attir.
Teravih namazını cemaatle kılan Nebi aleyhisselam, farz olur endişesiyle
cemaatle kılmayı terk etmiştir. Farz olur ihtimali olan mani, vefatından sonra
ortadan kalktığı için teravih namazını cemaatle kılmak, o bunu -sonradan-
terk etmiş bile olsa şer’an bid’at değildir.
Şöyle açıklayalım: Muamelat ve yeme içme gibi sair eşyada aslolan şey
mübahlıktır. Aksine bir şey olmadıkça her şey helaldir.
İbadetlerde ise aslolan men ve hazardır. Meşru olduğuna dair bir delil
olmadıkça her türlü amelle Allah’a ibadet etmeye çalışmak yasaktır.
Dolayısıyla bir şeyin helal olduğuna delil aranmaz. Haram olduğunu
söyleyen delil getirir.
Bunun aksine bir şeyin bid’at oluşuna delil istenmez. Meşru olduğunu
söyleyen, delil getirir.
Mesela yiyeceğimiz her bir meyvenin veya içeceğimiz her bir meşrubatın
helal olduğuna dair tek tek delil getirmemizi isteyen kişinin yaptığı ne kadar
gülünç ise, bid’at dediğimiz bir ameli yapan kişinin bununla alakalı bir yasaklama
getirmemizi istemesi de o kadar gülünç olur.
Birincisinde delilimiz “haram olduğuna dair bir delil olmaması”yken
ikincisinde delilimiz “meşru olduğuna dair bir delil olmamasıdır.”
Örneğin birisi çıkıp da “Allah tektir ve teki sever. Hem sayısal olarak
beş, dörtten daha çoktur.” diyerek öğle namazının farzını beş rekat kılmak istese,
bizden taleb ettiğinde, öğle namazını beş rekat kılmayı yasaklayan bir delil
getiremeyiz.
Veya “İnsanlar gevşeklik göstermeye başladılar, hem cemaatle kılınan
namaz tek başına kılınan namazdan daha efdaldir. Allah da ‘ruku edenlerle
beraber ruku edin.’ buyurmuyor mu?” diyerek revatib sünnetleri de cemaatle kılmayı
öneren birine, taleb ettiğinde, revatib sünnetleri cemaatle kılmayı yasaklayan
bir delil getiremeyiz.
Aslında sahih olan bazı umumi delillerden hareketle olduğu halde, her
iki şekilde de bunların bid’at ve dalalet oluşunun delili, Nebi aleyhisselam’ın
böyle yapmaması, yani farz edilen uygulamayı terketmiş olmasıdır.
Aksi halde binlerce yiyecek ve içeceği tek tek helal eden naslar
aranmayacağı gibi, muhtemel uydurulma sureti milyonlarca olan bid’atleri tek
tek yasak eden naslar aramak akıllara ziyan bir uygulama olur.
Hatırlanacağı üzere, hapşurup elhamdülillah diyen adamın, ardından Nebi aleyhisselam’a
selam getirmesini reddeden İbn-i Ömer radıyallahu anhuma, Nebi aleyhisselam’ın
Elhamdülillah demeyi öğretip selam getirmeyi terk etmesiyle; mescidde halkalar
oluşturup zikir yaptığını sanan cemaatin tatbikatını sapıklıkla itham eden İbn-i
Mesud radıyallahu anh, bu töhmetin gerekçesini Nebi aleyhisselam’ın
böyle uygulamaması, yani terketmiş olmasıyla delillendirmişlerdir.
Ne hapşuran adam, ne de o topluluktan
biri çıkıp da “Bizim elimizde böyle yapılacağına dair umumi
delillerimiz var. Oysa sizin elinizde bu yaptığımızı yasaklayacak -zayıf da
olsa- bir deliliniz yok.” dememiştir.
Özetleyecek olursak dinde dayanağı sadece vahiy olan ibadetler
tevkifîdir. Sadece Kur’an ve sünnetle sabit olur. Hiç kimse kıyasla,
tecrübeyle, rüyayla, ilhamla ve keşifle bir ibadet uyduramaz. Mevcut ibadete
hariçten bir keyfiyet ilave edemez. Uyduranlar ve ilave edenler, “Bunu
yasaklayan bir delil getirin.” diyemez. Dinde icad edilen şeyler namaz kılmak,
ezan okumak, salavat getirmek ve zikir yapmak gibi aslı itibarıyla salih
ameller olarak gözükse de, dini tamamlamaya kalkmak itibarıyla sapıklıktır ve
cehennemdedir.
0 yorum:
Yorum Gönder
Click to see the code!
To insert emoticon you must added at least one space before the code.