Yeni Eklenenler

Arsip Blog



Allah’a ulaştırıp O’nun rıza ve hoşnutluğunu kazan­dıracak olan yol ve ameller, sadece Rasûl aleyhisselam’ın öğrettikleridir.
Onun öğretisinden başka bir metodla ve yöntemle Allah’a yakınlaşıp, O’nun rıza ve hoşnutluğunu kazanma­yı murad eden kimsenin ameli; -ne kadar ihlasla ve iyi ni­yetle yapılmış olursa olsun- bâtıldır ve kabul edilmez.
Efendimiz aleyhisselam şöyle buyurmaktadır:

“Kim bizim bu dinimizde, aslında ondan olmayan bir şey icad ederse, bu amel ondan reddedilir.”(60)
Hadisin diğer bir lafzı da şöyledir:
“Kim bizim uygulamamızın olmadığı bir amel ya­parsa bu amel ondan reddedilir.”(61)
Dinin çok büyük kaidelerinden biri olan bu hadis, Nebi aleyhisselam’ın göstermediği bir amelin yapılmasının veya onun öğrettiği bir amelin sayı, zaman ve şekil gibi öğretmediği bir keyfiyetle kayıtlandırılmasının, sahibin­den kabul edilmediği ve bâtıl olduğunu ifade etmektedir.
Zira Rabbimiz azze ve celle bu dini  tasta­mam ederek kemale erdirmiştir.(62)
Efendimiz aleyhisselam da hiçbir şeyi gizlemeden di­ni bize aktarmış, tebliğ ve beyan vazifesini eksiksiz ola­rak yerine getirmiştir.
Bizi Allah’a yaklaştıracak, O’nun rızasını kazandırıp cennete girmemize sebep olacak ne kadar söz ve amel varsa hepsini bildirip bizi bunlara teşvik etmiş, Allah’ı ga­zaplandırıp cehenneme girmemize sebep olacak ne ka­dar söz ve amel varsa bizi onlardan sakındırmıştır.
Efendimiz aleyhisselam şöyle buyurmaktadır:
“Benden önce hiçbir peygamber yok ki, ümmeti için hayır olarak bildiği şeyleri onlara göstermek, şer olarak bildiği şeylerden onları sakındırmak üzerine bir sorumlu­luk olmasın.”(63)
“Cennete yaklaştırıp cehennemden uzaklaştıracak bir şey kalmadan hepsi size açıklanmıştır.”(64)
Bundan sonra dinde, Nebi aleyhisselam’ın uygulama­dığı veya öğretmediği bir amelle hayır yaptığını sanan, Allah’a yaklaşıp O’nun rızasını kazanacağını düşünen kimse, bu yaptığıyla bid’at icad etmiş olur.
Nebi aleyhisselam, çeşitli münasebetlerde yapacağı konuşmaların öncesinde takdim ettiği hutbe-i hâce isim­li giriş konuşmasında her seferinde -tekrarla- şöyle söy­lemektedir.
“Sözlerin en doğrusu Allah’ın kitabı, yolların en ha­yırlısı Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. En şerli işler, dinde sonradan icad edilenlerdir. Dinde sonra­dan icad edilen her şey bid’at, her bid’at sapıklık, her sa­pıklık da cehennemdedir.”(65)
Gözleri yaşartıp kalpleri titreten bir konuşmasın­dan sonra, sahabîler bunu bir veda konuşması olarak al­gılayıp kendisinden vasiyette bulunmasını istediklerinde şöyle söylemiştir:
“Size Allah’tan sakınmanızı, başınıza yönetici ola­rak Habeşli bir köle dahi gelse işitip itaat etmenizi vasi­yet ederim. Benden sonra yaşayacak olanlarınız pek çok ihtilaf görecekler. Üzerinize düşen vazife, benim sünne­time ve benden sonraki raşid halifelerimin sünnetine uy­maktır. Bunlara azı dişlerinizle tutunurcasına sımsıkı sa­rılın. Dinde sonradan icad edilen işlerden de uzak du­run. Dinde sonradan icad edilen her iş bid’at, her bid’at de sapıklıktır.”(66)
Efendimiz aleyhisselam’ın -defaatle- açık ve seçik ola­rak her bid’atın sapıklık olduğunu söylemesi, bid’atlerin iyi/hasene ve kötü/seyyie olarak iki kısma ayrıldığı iddia­sının bâtıl olduğunu, itiraza mahal bırakmayacak bir şe­kilde ortaya koymaktadır.
Abdullah İbn-i Ömer radıyallahu anhuma, “İnsanlar ha­sene/güzel bile görseler, bütün bid’atler sapıklıktır.”(67) di­yerek, iddia edilen taksimin bâtıl olduğunu, hem de bu taksimi iddia edenlerin kullandığı hasene tabirini kullana­rak ifade etmektedir.
Aynı İbn-i Ömer radıyallahu anhuma, yanında hapşu­rup “Elhamdülillah vesselamu ala Rasûlillah” diyen ada­mın bu uygulamasına karşı çıkarak “Rasûlullah sallalla­hu aleyhi ve sellem bize böyle öğretmedi. Her halukarda elhamdülillah demeyi öğretti.”(68) demekte, Allah’a ham­dettikten sonra, aslında salih bir amel olan Peygamber aleyhisselam’a selam vermeyi hasene olarak görmemek­tedir.
Abdullah İbn-i Mesud radıyallahu anh, mescidde hal­kalar oluşturup belirledikleri sayılarda zikir ve tesbihat yapan topluluğun bu uygulamasını “Nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun, sizler ya Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in dininden daha doğru bir din üzerindesiniz ya da sapıklık kapısını açmaktasınız.”(69) sözleriyle reddet­mekte, bid’at-ı hasene gibi üçüncü bir ihtimali kabul et­memektedir. Aksine ilk bakışta hayır ve hasene gibi gö­rünen bu uygulamayı sapıklıkla itham etmektedir.
Tabiînin en büyüklerinden Said İbnu’l-Müseyyeb ra­himehullah, fecrin doğuşundan sonra iki rekattan fazla na­maz kılıp rukuyu ve secdeyi uzun tutan bir adam görünce onu böyle yapmaktan nehyetmişti. Adam, “Ey Ebu Mu­hammed, namaz kılıyorum diye Allah bana azab mı ede­cek?” deyince “Hayır, ancak sünnete muhalefetten dola­yı azab eder.”(70) demiş, aslında hayır ve hasene olan na­maz kılmayı, sünnete muhalif bir şekilde olmasından do­layı azab sebebi saymıştır.
Ehl-i Sünnetin meşhur dört mezheb imamlarından Malik b. Enes rahimehullah şöyle demektedir:
“İslam’da bir bid’at çıkarıp bunu hasene olarak gö­ren kimse, bu hareketiyle Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i peygamberlik vazifesine hainlik etmekle itham et­miş olur. Çünkü Allah azze ve celle “Bugün dininizi tamam­ladım.” buyurmaktadır. O gün dinden olmayan bir şey bu­gün de dinden olamaz.”(71)
Nebi aleyhisselam’ın öğretmediği ve uygulamadığı bir şeyle ibadet edip Allah’a yakınlaşacağını uman veya O'nun uyguladığı bir ameli, uygulamadığı bir şekil, adet veya zamanla kayıtlayarak uygulayan ve bunu hasene gören kişi, lisan-ı haliyle “Aslında bu amel Allah’ın se­vip razı olduğu bir ameldir. Ancak Peygamber aleyhisselam bunu bizden gizlemiştir.” demiş olmaktadır ki, bu, vazife­sini yerine getirmediği ve dolayısıyla onun risalete hıya­net ettiği anlamına gelmektedir.
Şerri bundan daha az olmayan ikinci ihtimale göre, böyle yapan kişi, lisan-ı haliyle “Bu yaptığımın, Allah’ın sevip razı olduğu bir amel olduğunu Peygamber aleyhis­selam bilmiyordu, ben bildim.” demiş olmaktadır.
Üçüncü bir ihtimal yoktur.
Özetleyecek olursak, Nebi aleyhisselam’ın yapmadı­ğı veya öğretmediği bir şeyi yaparak bununla Allah’a yak­laşma iddiasında olan kişiye şöyle deriz:
“Bu yaptığın işin Allah’a yaklaştırıp O’nun rızasını kazandıracak bir amel olduğunu Nebi aleyhisselam bili­yor muydu?” Eğer “bilmiyordu” derse, O'nun bilmediği bir ibadeti biliyor olduğu iddiasındadır ki, bunun üzerine ko­nuşulacak bir şey kalmaz.
Eğer “biliyordu” derse, “Bildiği bu hayrı bize bildirdi mi, yoksa gizledi mi?” deriz.
“Bildirdi” derse ispat talep ederiz, “gizledi” derse iş­te bu, hıyanet iddiasıdır.

----------------



(60) Buhari, Sahih, 2697; Müslim, Sahih, 1718

(61) Müslim, Sahih, 1718
(62) Maide, 3
(63) Müslim, Sahih, 1844
(64) Taberani, Kebir, 1648
(65) Ebu Davud, Sünen, 2118; Tirmizi, Sünen, 1105
(66) Ebu Davud, Sünen, 4607; Tirmizi, Sünen, 2676; İbn-i Mace, Sünen, 42
(67) Lalekai, 126; İbn-i Batta, 205; Beyhaki, Medhal, 171
(68) Tirmizi, Sünen, 2738
(69) Darimi, 1/6869
(70) Beyhaki, Sünen, 2/466; Darimi, 1/116; Abdurrezzak, Musannef, 3/52
(71) Şatıbi, İ’tisam, 1/49
  

0 yorum:

Yorum Gönder

:) :)) ;(( :-) =)) ;( ;-( :d :-d @-) :p :o :>) (o) [-( :-? (p) :-s (m) 8-) :-t :-b b-( :-# =p~ $-) (b) (f) x-) (k) (h) (c) cheer
Click to see the code!
To insert emoticon you must added at least one space before the code.

Şirk Ehlinin Şüphelerine Cevaplar

 
Top