Sünnet ve cemaat ehli Müslümanların, Allah’ın kitabından sonra en sahih
kitap olarak kabul ve telakki ettikleri Buhari, Nebi aleyhisselam’ın
amcasının oğlu olan ve O'nun “Allah’ım, ona tefsiri öğret,”(11) “Onu dinde
anlayış sahibi kıl.”(12) diye dua buyurdukları, “tercüman-ı Kur’an”(13) lakaplı
Abdullah b. Abbas radıyallahu anhuma’dan, Nuh Suresi’nin 23. ayetinin
tefsirini şöyle aktarmaktadır:
“Sakın ilahlarınızı bırakmayın! Sakın ha! Vedd’i, Suva’yı, Yeğus’u,
Yeuk’u ve Nesr’i terketmeyin.”(14)
İbn-i Abbas radıyallahu anhuma der ki: “Bunlar, Nuh’un kavmindeki
salih insanların isimleriydi. Onlar ölünce şeytan; onların kavimlerine, onların
oturdukları yerlere anıtlar dikip bu anıtlara o salihlerin isimlerini
vermelerini telkin etti. Onlar da böyle yaptılar. İlk zamanlarda bunlara
ibadet eden olmadı. Sonra nesil değişip ilim unutulunca onlara ibadet edilmeye
başlandı.”(15)
Hafız İbn-i Hacer şöyle der: “Bazı şarihler, ‘Bu putlar hakkında
söylenen şeylerin hülasası iki görüştür.’ derler:
Birincisi; onlar Nuh’un kavmindeydiler.
İkincisi; onlar salih insanların isimleriydi.
Ve kıssanın geri kalan bölümü...
Ben derim ki; bunlar tek bir söze döner. Salihlerin bu kıssası, Nuh
kavminin bu putlara ibadet etmelerinin başlangıcı olmuş, onlardan sonra
gelenler de bu konuda onlara uymuştur.”(16)
Müfessirlerin şeyhi İbn-i Cerir
et-Taberi de senediyle, Muhammed b. Kays’dan şöyle söylediğini nakleder:
“Yeğus, Yeuk ve Nesr, Adem aleyhisselam’ın zürriyetinden olan
salih bir topluluk idiler. Kendilerine tabi olanlar vardı. Öldükleri zaman
arkadaşları ‘Eğer onların suretlerini yaparsak, bizim için ibadete daha teşvik
edici olur.’ dediler ve onların suretlerini yaptılar. Onlar ölüp diğer nesil
gelince, iblis onlara gelerek ‘Atalarınız onlara ibadet ediyor, onlar sayesinde
yağmura kavuşuyorlardı.’ dedi. Onlar da ibadet etmeye başladılar.”(17)
Ademoğlunun yumuşak karnının neresi olduğunu bu tecrübeyle kesinleştiren
iblis, insanlık tarihi boyunca pek çok kavmi, salihlerin, evliyanın ve
peygamberlerin mezar ve türbeleriyle alakalı benzer öğüt ve telkinlerle yoldan
çıkararak, şirki masum ve haklı gösterebilmek için, ibadetinde Allah’a ortak
edilen putları -genelde- bu türlü kutsal figürlerden seçmiştir.
Kureyş putlarından bahseden rivayetlerden de anlaşıldığına göre, Lat
ismindeki putun, aslıda hacılara yemek pişirip dağıtan
salih biri olduğu, ölünce mezarı üzerine yapılan türbenin sonradan bu hale
geldiği örneği de bu söylediğimizi desteklemektedir.
Yine Buhari’nin rivayet ettiğine göre, İbn-i Abbas radıyallahu
anhuma şöyle demektedir:
“Lat, hacılara sevik pişiren bir adamdı.”(18)
Taberi’nin aktardığı rivayette ise
Mücahid şöyle demektedir:
“(Lat) onlara sevik pişiren birisiydi. Öldü ve kabri üzerine itikafa
durdular.”(19)
Müşriklerin, Allah’a ortak ettikleri ilahlarının, taş ve tahtadan ibaret
olmadığının en açık delili, Allah subhanehu ve teâlâ’nın şu buyruğudur:
“Onların dua ve ibadet ettiği bu kimselerin bizatihi kendileri, acaba
hangisi Allah’a daha çok yaklaştırır diye vesile isteyen, O’nun rahmetini ümid
edip azabından korkan kimselerdir.”(20)
Yani müşriklerin ibadet ettiği ilahlar, Allah’a yakınlaşmak isteyen,
O’nun rahmetini umup azabından korkan kimselerdir. Bahsi geçen vasıfların,
salihlere ve velilere ait olduğu ortadadır.
Şeytanın bu tuzağını ve insanların bu konudaki zafiyetlerini iyi bilen
Efendimiz aleyhisselam, ümmetini aynı felakete sürükleyecek bütün yolları,
şüphe ve itiraza mahal bırakmayacak kadar apaçık beyanlarıyla, hiçbir gedik bırakmamacasına
tıkamıştır.
Örümcek ağından daha zayıf bazı gerekçelere delil diye sarılanlar inatla
görmezden gelseler de Efendimiz aleyhisselam’ın; hıristiyanların Meryem
oğlu İsa’yı övmede aşırıya gittikleri gibi bizim de O'nu övmede aşırıya gitmemizi
men ederek, yalnızca bir kul ve elçi olduğuna dikkat çekmesi,(21)
peygamberlerinin kabirlerini mescid edinenlere lanet okuyup(22) bizi böyle
yapmaktan nehyetmesi,(23) ölen salih bir kişinin kabri üzerine mescid bina
edenleri yaratılmışların en şerlileri olarak nitelemesi,(24) kabirlerin
kireçlenmesini, üzerlerine yapı yapılmasını ve yazı yazılmasını
yasaklayarak(25) yüksek kabirleri düzlemeyi emretmesi,(26) bu söylediğimizin
sahih sünnetten en açık örnekleridir.(27)
Nebi aleyhisselam’ın, güneşe secde etmek aklının ucundan bile
geçmeyen Müslümana, Allah için kıldığı namazı güneşin doğması ve batması esnasında
kılmasını yasaklamış olması,(28) onun en uzak ihtimallerde bile şirkin önünü
kapamak, görüntü olarak dahi şirkten uzak durmak konusundaki derin
hassasiyetini en çarpıcı şekilde ortaya koymaktadır.
Yoluna uymakla emrolunduğumuz raşid halifelerden Ömer radıyallahu
anh’ın, insanların bu konuda fitneye düşerek ayaklarının kayması endişesiyle,
altında Nebi aleyhisselam’a biat edilen ağacı kestirmesi(29) ve Ali radıyallahu
anh’ın kabirleri düzlemeyle vazifeli bir memur göndermesi(30) de sahabe
tatbikatının hassasiyetine birer delildir.
Tabiînin ehl-i beyt imamları olan, Ali radıyallahu anh’ın iki
torunundan nakledilen iki ayrı hadise de, zaman, mekan ve neseb olarak Nebi aleyhisselam’a
çok yakın olan bu zatların aynı hassasiyeti göstermelerinin pek manidar iki
örneğidir.
“Ali İbnu’l-Hüseyin -Zeynelabidin-, Nebi aleyhisselam’ın kabri
yanındaki bir boşluğa girerek orada dua eden bir adamı görünce, onu böyle
yapmaktan nehyetti ve şöyle dedi: “Sana babamdan işittiğim, onun da dedemden ve
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den aktardığı bir hadis
söyleyeyim mi? Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kabrimi toplanılan bir bayram yeri haline getirmeyin. Evlerinizi de
kabristana çevirmeyin. Nerede olursanız olun selamınız bana ulaşır.”(31)
Süheyl b. Ebi Süheyl de şöyle anlatır:
“Hasan İbnu’l-Hasan İbn’u Ali İbn’u Ebi Talib, beni kabrin yanında
görünce seslendi. O esnada, Fatıma’nın evinde yemek yiyordu. Bana ‘Buyur yemeğe’
dedi. Ben de ‘İstemiyorum’ dedim. Bana ‘Hayırdır, seni kabrin yanında
görüyorum.’ dedi, ben ‘Nebi aleyhisselam’a selam verdim.’ dedim. O da
‘Mescide girdiğin zaman selam verirsin.’ diyerek şöyle söyledi: Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: ‘Kabrimi, toplanılan bir bayram yeri
haline getirmeyin, evlerinizi de kabristanlığa çevirmeyin. Bana salavat
getirin. Nerede olursanız olun salavatlarınız bana ulaşır.”
(Sonra şöyle söyledi:) Bu konuda sizinle Endülüs’te olanlar arasında bir
fark yoktur.”(32)
Tevhidi ve sünneti nübüvvet pınarından öğrenen Müslümanlar, uzun zaman
bu saf akide ve menhec üzerinde kaldılar.
Sonra Nebi aleyhisselam’ın, “Sizden öncekilerin yoluna karış karış
uyacaksınız. Hatta onlardan, dab (keler) deliğine girmiş olanlar çıktıysa
sizden de girecek olanlar çıkacak,”(33) “Hatta onlardan -aleni olarak-
annesiyle ilişkiye girenler olmuşsa, benim ümmetimden de bunu yapanlar
olacak...”(34) buyruklarının mefhumu tahakkuk ederek, Karamita, İsmailiyye ve İhvan-ı
safa gibi batınî hareketlerin etkisiyle, salihlerin mezarlarına ihtimam
gösterilmeye, üzerlerine türbeler inşa edilmeye ve buralar meşhed ve ziyaret
yerlerine dönüştürülmeye başlanmıştır.
Allah’a buralarda dua yapılması daha evla görülmüş, sonra bu türbelerde
yatanlara, Allah katında şefaat edecekleri gerekçesiyle dua edilmeye, kurban
kesip adak adanmaya başlanmış, daha sonra ise, bu kabirdekilerin kainatta
tasarruf ettikleri bile söylenip inanılır hale gelmiştir.
Hasılı, Efendimiz aleyhisselam’ın üzerinde titizlikle durup
ümmetinin bu noktaya gelmemesi için bütün yol ve gedikleri tıkamış olmasına rağmen
cehalet artıp sahih sünnetten uzaklaşılınca iblis, evvelkileri düşürdüğü tuzağa
aynı üslup ve gerekçelerle bu ümmetin bir kısmını da düşürmüştür.
Delil zannettikleri şeylerle insanları hakkın yolundan alıkoyanlar
inatla görmezden gelseler de, bugün İslam coğrafyasının -Allah’ın rahmet
ettikleri hariç- her köşesiyle, bizim ülkemizin hemen hemen her köy ve kasabasında,
Allah’ın dışında dua edilen, medet beklenen, kurban kesilip adaklar adanan ve
etrafında tavaf edilen bir sürü türbenin, özellikle de mübarek olduğu söylenen
gün ve gecelerde hınca hınç dolup taşması, İblis’in bu ümmetin bir kısmını saptırıp
cahiliyye dinine döndürmede ne kadar başarılı olduğunun en acı ve açık
göstergesidir.
Bütün bunlar olurken kıllarını bile kıpırdatmayanlar, bunlara mani
olmaya çalışıp insanları Nebi aleyhisselam’ın davet ettiği tevhide çağıranlara
bir de reddiyeler yazmaya kalkarak, aslında kimin dostları olduklarını açıkça
ortaya koymaktadırlar.
-----------------
-----------------
(11) Ahmed, Müsned, no: 2274
(12) Buhari, Sahih, 140
(13) İbn-i Hacer, Fethu’l-Bari, 7/621
(14) Nuh, 23
(15) Buhari, Sahih, 4920
(16) İbn-i Hacer, Fethu’l-Bari, 7/669
(17) Taberi, 29/98
(18) Buhari, Sahih, 4859
(19) Taberi, 27/58
(20) İsra, 57
(21) Buhari, Sahih, 3445; Müslim, Sahih 1691
(22) Buhari, Sahih, 435, 1330, 1390, 3453, 4441, 4443, 5815;
Müslim, 531
(23) Müslim, Sahih, 532
(24) Buhari, Sahih, 428, 434, 1341, 2878; Müslim, Sahih,
528
(25) Müslim, Sahih, 970; Ebu Davud, Sünen, 3226; Nesai, Sünen,
2026
(26) Müslim, Sahih, 968, 969; Tirmizi, Sünen, 1049; Ebu
Davud, Sünen, 3219; Nesai, Sünen, 2029, 2030
(27) İşaret edilen hadisler için, teberrük bölümünün sonuna bakılabilir.
(28) Buhari, Sahih, 597; Müslim, Sahih, 684, 831
(29) İbn-i Ebi Şeybe, Musannef, 5/179 no: 7627; İbn-i Hacer,
isnadının Sahih olduğunu söyler. Fethu’l-Bari, 7/448 .
(30) Müslim, Sahih, 969; Tirmizi, Sünen, 1049; Nesai, Sünen,
2030
(31) Ziya el Makdisi, Ehadis’u’l, Muhtara, 428
(32) İbn-i Ebi Şeybe, Musannef 4/345
(33) Buhari, Sahih, 3456; Müslim, Sahih, 2669
(34) Tirmizi, Sünen, 2649
0 yorum:
Yorum Gönder
Click to see the code!
To insert emoticon you must added at least one space before the code.